21 Haziran 2012 Perşembe

Robinson Crusoe 389

Ergen zamanlarımda İstiklal Caddesi benim için bir yaşam stili gibi bir şeydi. Ne yapılacaksa orada yapılacak gibi falan. Kıyafet alacaksam koşa koşa Atlas Pasajına giderdim. O yıl pazara, küçük butiğe, memleketin her yerine düşecek sokak modası en önce Atlas Pasajına gelir, bu böyledir. Takı alacaksam yine Atlas. Ne yemek istiyorsa canım, en güzelleri yine Beyoğlu'nda. Bu klişeler aslında hala geçerli. Ama artık bir Ankaralıyım ve işin garibi Ankara'ya resmen aşığım. Yine de bir Robinson Cruose kitapevi aşkım dünkü kadar taze. Ara ara hayal ediyorum. "Gelecek planlarının arasında ne var?" dediklerinde hala bu kitap evinin kasasında yada elimde bezle raflarının tozunu alırken hayal ediyorum kendimi. Bir zamanlar önünden geçerken yüksek sesle "Benim olacaksın, büyüyüp ne kadarsa parası verip alacağım seni!" derdim. Şimdiyse önünden geçerken bir burukluk, içeri girip "sen anca bir kitap alırsın." edasıyla kasaya doğru ilerleyip, o muhteşem ambalajlı kitaplara sarılabiliyorum sadece.
Hangi ara bu kadar değişti dünyam, hatırlamıyorum bile. Bir zamanlar "o kitapevi benim olsun, evim olmasa da olur. Nasıl olsa bütün kiralık evler benim." derken şimdi mortgage kredilerinin faizlerini hesaplarken buluyorum kendimi. Baba parasıyla hayal kurmak ne kadar güzel, ne kadar kolay ve ikna ediciymiş meğer.
Şimdi hayal dünyamı tekrar harekete geçirmek için tekrar kitap okumaya başlamam gerek. En son bitirdiğim kitabın adını bile hatırlamıyorum (yok abartmışım şimdi hatırladım.) Ben ancak Robinson Cruose'den bir kitap alırım. Belki onu bile alamam. Artık Ankaralıyım. Ama yine de belki çok sonra çooook ama çok sonra emekli ikramiyemi aldığımda mesela... belki.

10 Haziran 2012 Pazar

Yaşamaya Mecbursun.



Her günün sabahında, gazete sayfalarını, twitterdaki trend konuları gördükçe kafamın içinde soundtrack tadında bu şarkı. Şu orkestra gibi çok sesli olmayı bir beceremedik. Çok yazık oluyor ülkeme. İnsandan yana olan insanıma çok yazık oluyor.