5 Mart 2014 Çarşamba

Okudukça Büyür İnsan.

Bugünler çok ahval ve şerait içinde günler. Gün geçmiyor ki akli melekelerimizden birini daha evrendeki kara deliklere kurban etmeyelim. Doğru ile yanlışı ayırt edemeyecek ehliyette kişilerce yönetilen (!) ülkeme acil şifalar dileyerek, tapelerden, capslerden ve twitter'dan kendimi alabildiğim zamanlarda okuduğum kitapları paylaşmak istiyorum sizinle. Onlar sıfırlayadursun, bana hiçbir bağnaz paylaşmaktan daha büyük bir zenginliğin olduğunu kanıtlayamaz. Nokta.
Gölgesizler


Hasan Ali Toptaş benim için Sonsuzluğa Nokta adlı kitabıyla bir usta halini almıştı. Ayrıca Sonsuzluğa Nokta kitabının da benim ilk okuduğum kitabı olduğunu belirtmekte fayda var. Gölgesizler ise yazarın okuduğum ikinci kitabı ve ne yazık ki bir Sonsuzluğa Nokta değil benim için. Belki de çok beklenti içine girerek okudum, kafamda çok abartmıştım kitabı ama anlamakta da bir hayli zorlandığımı itiraf etmeliyim. Ardından kafamdaki eksik noktaları doldursun diye filmini izledim. Filmi bana daha anlaşılabilir geldi, ancak yine de mevzu eninde sonunda hiçliğe dayandığı için ve ben de hayal edemediği bir şeyi genelde tam olarak anlayamayan bir insan olduğum için yine eksik yine eksik.. Ancak yazarın yazarlığına diyecek söz yok. Tabii ki hayalgücüne de. Manevi diyarlarda, bilinçaltlarında, paralel evrenlerde, hayal eksenlerinde sürüklenmeyi sevenler varsa çok beğenecektir eminim. Ama bana göre değildi. Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim, bu gerçekten zor bir kitap. Kitabı senaryolaştırarak beyaz perdeye taşıyan Ümit Ünal'ı takdir etmek gerek, çok zor bir işin altından büyük bir başarıyla kalkmış.

Şibumi

Evet ne söylesem eksik kalacak bir kitapla karşı karşıyayız. Öncelikle Trevanian'ın aşırı karizmatik bir yazar olduğunu düşünüyorum. Bir kere çok gizemli. Takma isimle yazılar yazmış, kimliğini bilen kimseler yok derken öldükten sonra kimliği ortaya çıkıyor. Sadece bu da değil, bir insan bunca değişik konu hakkında nasıl bunca detay bilgiye sahip olabilir olacak iş değil. Şibumi 26 yıllık hayatımda okuduğum en iyi kitaplardan biri. Buradan kitap ağacı ailesine bana Trevanian'la tanışma fırsatı sunduğu için teşekkür ediyorum. Kitapağacı Aralık ayı için bu kitabı seçmişti, ki ben ne yazarın ne de kitabın o güne kadar adını bile duymamıştım. Önümüzdeki yıllarda da dönüp dönüp okuyacağım bir kitap olacak. Çünkü ben bu kitabın sadece bir roman olduğunu düşünmüyorum, yazar kitabın baş karakteri Nicholai Hel üzerinden bize kişisel bir çok fikrini de veriyor. Nicholai Hel ultra entellektüel Trevanan'ın elinde insanüstü bir karakter olup çıkıyor. Spiritüel olsun dünyevi olsun her alemin önde gelen abilerinden olan Nicholai Hel'i okumanızı tavsiye ederim.

Peri Gazozu
Kitap Okumak İster Misin'den aldığım bir kitap daha. Bu kitap benim için beklentileri düşük tutup, içinden ne çıkacağı konusunda gram fikrin olmadığında ne kadar şaşırabileceğinin bir kanıtı. Peri Gazozu ve Ercan Kesal beni çok etkiledi. Edebi bir çalışma olarak değil, bir yaşam öyküsü olarak bakıldığında çok içten ve yürek parçalayan bölümlerle karşılaştım. Kah boş duvara uzun uzun bakarak, kah kendi kendime gülerek kitabı adeta yaşadım. Ercan Kesal vakti zamanında hayatını doktorluk yaparak kazanırken başına gelenleri kendi insiyatifini katarak anlatmış. Yani içinde isyan da var, teslimiyet de, gözyaşı da, hasret de, şükür de. Bir ömre sığabilmesi mucize olan her şey var. Tavsiye ederim.

Körlük

Kitap klasik bir şekilde herkesin bir anda kör olmasıyla başlıyor. İnsan ahlakının çürümüşlüğünü ve hayvani güdülerinin önüne geçmek için artık bir neden kalmadığında işin nerelere varabileceğini anlatıyor kitap. "Kalanı da karanlık olunca çıkarırız babacığım" cümlesinin uzuuun bir açıklamasını bu kiabımızda okuyabilirsiniz. Şaka bir yana görmek fiilinin olmadığı yerde mahremiyetin de, utanmanın da nasıl son bulduğunu içiniz darala darala tecrübe ediyorsunuz. Saramago anladığım kadarıyla paragraf başı olayına baya karşı. Konuşmaları cümle içinde bir tırnak yada konuşma çizgisi kullanmadan anlatıyor ve okuyucu da cümlenin hangi karaktere ait olduğunu kendisi bulmak zorunda kalıyor. Başta biraz zorlasa da okudukça alışılıyor. Ayrıca şunu da belirtmeliyim ki, görme duyusu olmayınca fiziksel güzelliğin de beş para etmeyişi bir şekilde konu olarak işlenmiş. Keşke tekrar görmeye başladıktan sonra yaşlı amcaya aşık olan genç kızımızın reaksiyonunu bilebilseydik. Ben çok merak etmiştim çünkü. Kitabın filmini de izledim. Ama hiç tatmin olmadım. Kitabın güzelliği karşında film çok sönük ve basit kalmış. Oyuncu seçimi de hiç başarılı değildi. Kitabı tavsiye ederim.

Sırça Köşk

Sabahattin Ali kendimi saygı duymaktan alıkoyamadığım bir çok şükür ki Türk yazarı. Ve Türkiye'de doğmuş olmasının bedelini de kanının son damlasına kadar ödemiş bir yazar. Yaşamasına izin verilseydi kimbilir daha neler neler yazacak, bizleri ne kadar mutlu edecekti. Belki Nobel Edebiyat Ödülü bile alabilirdi. Sırça Köşk bugüne kadar okuduğum en başarılı hikaye kitaplarından oldu. Kürk Mantolu Madonna'dan çok daha etkileyici buldum ben. Dokundurmalar, siyasi görüşünü altan alta vermeler oldum olası sevdiğim bir tarz olmuştur zaten. Yazar sağolsun bu konuda elini hiç korkak alıştırmamış. En acısı da "yok artık" dedirten öykülerin memleketimizde her an yaşanıyor olması. Mutlaka okuyun. Mutlaka okutun. Kitaptaki her öykü rüyalarımıza girerek bizi ter içinde uyandırmaya aday.

Nefret, Arkadaşlık, Flört, Aşk, Evlilik

Adını görünce okumak için meraktan kıvrandığım bir kitaptı. Öykü kitabı olduğunu bile bilmiyordum. Alice Munro'nun 2013 Nobel Edebiyat ödülü aldığını bile bilmiyordum. Kitap ağacı ailesinin Şubat ayı için oylamaya sunduğu kitaplardan biriydi. Sırça Köşk seçildi ama ben ikisini de okudum :) Kitabı okuduğunuzda yazarın neden Nobel ödülü aldığını şıp diye anlıyorsunuz. Dili inanılmaz sade ve akıcı. Trajediden kıvranan hikayeleri bu kadar sade bir dille aktarabilen yazarlar beni büyülüyor. Öyle ki kullanılan dil sanki olayları sıradanlaştırıyor, herkesin başına gelebileceğine okuyucuyu inandırıyor ve aslında aynen öyle. Ölüm, aşk, ihanet, aldatma/aldatılma, yalnızlık herkesin başına gelebilecek vakalar. Ben Alice Munro'nun öykücülüğüne, yazarlığına, görüşüne hayran kaldım. Su gibi içtim bu kitabı. Her öyküsü bende iflah olmaz bir farkındalık yarattı. Hiçbir hikaye için bir diğerinden daha etkileyici diyemem hepsi aynı şiddetle vurdu geçti. Okuyun. Sindire sindire okuyun.