20 Şubat 2017 Pazartesi

Döne Döne Geldim.

Yine bir kuruluk anında çatır çatır çatlamış toprak misali, dudaklar susmaktan kurumuş, ya da gözler aradığını hiç mi bulamamış, ya da eller yol yol olmuş uzanıp geri çekilmekten, içeriden mi dışarıya dışarıdan mı içeriye ikisi de makul, akıyor tanımlanamayan her şey. İşte onun adı bir türlü konulamıyor. Zaten adı olsa düşerdi peşine. Düşerdi de, en azından yarasının bir adı olurdu. Hikayesi olurdu, ya da ne bileyim en azından Godot'u beklerken olurdu.

"Hikayelere inanın." dendi. Bu söze iman edene, her hikayeye ve şiire inanana şimdi inanan nerde? Hikayeler ondan bir parça olarak değil uzaktan, başkasının anısı olarak seviliyor. Acı başkasının ise ders ve ibret, başında ise bela telakki ediliyor. Hangi acı yukarı taşımak için hangi başa konacak, başın üstü sürekli düzeltiliyor, derdin yuvası bozuluyor.

-Şunu da şuraya koyayım pragmatistlikten yanıp kavrulan giller bir daha da gelmesin :)
Selda Bağcan- Acıyı Bal Eyledik