31 Mart 2010 Çarşamba

TheOxygen


ben ki: bir fincan kahve ve bir paket sigarayla efkarı dizlerinin üzerine çöktürür, sonra güneş doğarken seni de alır sokaklarda koşarım. yaparım! iyiki sen beni Tanrı'nın yarattığı tek kadın sanıyorsun, yoksa ne bütün gece susarak ayık kalabilir, ne de gecenin sabahında üşenmeksizin oyunlar oynayabilirdik. fazlasına ihtiyacımız olduğunu sanmıyorum, ben senin susan halinle bile yetinebiliyorum. ahh bir de yağmur yağarken şemsiyeni açmasan da ben tek başıma ıslanmasam, işte o zaman ben de seni Tanrı'nın yarattığı en korkusuz erkek sanabilirdim. ama yavaştan inanıyorum. bizde herkesin kabul edebileceği bir olağanüstülük var. düşünsene, sen beni bulduğunda ben durduğum yerde kanıyordum. önce geldin, üstümü başımı düzelttin. ardından "Merhaba" dedin. ve başladı. "tutup kaldırdın bu kutsal ekmeği düştüğü yerden" resmen. bir tarafından yırtılmamış bir sırrın ne önemi var ki, dimi?! ve yeni şarkılar biriktiriyorum, anımızın fon müziği olacak şarkılar, hatırlamaya zaman bırakmadan yaşanacak anlar. huzurlandıracak.
sen ki: şölensin. her sabah Günaydınla kutladığım.
Dinle_Ezginin Günlüğü-Papatya

26 Mart 2010 Cuma

İçimdekiPalahniuk


her mevzuya cuk diye oturan bir şiir ezberlemişim, öyle ki etrafımdakilerin bu şiire "temcit pilavı" muamelesi göstermesi an meselesi. burda da yazayım da kimseler eksik kalmasın.

"Yaşamak birgün uyanmaktır,
Bir gün birdenbire yalnız kalmaktır.
Yaşamak alışmalardan sonra
Alıştığın her şeyle savaşmaktır."

vakti zamanında bir dergide bir yazım çıkmıştı, yazımın sonunu da bu şiirle bağlamıştım. nedense bu dörtlük benim için bisiklet sürmek gibi, unutulamaz ve bir refleks gibi, akla geldiğinde içerde tutulamaz. hele de şu son günlerimi, alışkanlıklarımla savaştığım günleri, düşünecek olursam dilim başka cümleler kursa illaki riyaya girerdi. kendimi inkar etmek isterken delice, boyuma kadar tutarlılığa battım anne! kötü olan şu ki, ben uzun zaman önce "Kendiyle Savaşan" bu yeni jenerasyona dahil olmayacağıma dair büyük büyük laflar etmiştim. büyük işler peşinde olacaktım sözde, tek derdi "kendi" olanları sevemezdim. umarım bu evrimimin son halkasıdır, umarım bir sabah "bir şey" olarak uyanabilirim.

bitirirken:
aşırı yaşama sevgisinden,
ümit ve korkudan kurtularak,
tanrılara, her ne iseler onlar
kısaca bir şükran sunarız
ki hiçbir yaşam sonsuza dek sürmez;
ki ölüler asla dirilmez;
ki en yorgun ırmak bile
güvenle denize döner bir yerde.
(Martin Eden'den)
Winamp'ın rastgele seçtiği: Enigma-The Same Parents

22 Mart 2010 Pazartesi

YalnızGezeninDüşleri (J.J.R.)


*Günaydın demezsem ÖLÜRÜM. "insan neyle yaşar?" sorusuna cevabım budur: GÜNAYDIN. günümün kahramanıdır, günaydın'ımın sahibi. ona kahvaltı bile hazırlayabilirim ve masada çay da varsa, söylediği her şeye inanabilirim. hele bir de gülümserse, kalan son sigaramı ona ikram edebilirim. her şey yapılabilir bir GÜNAYDINla. derin derin nefes almak, oksijenle kafayı bulmak mesela.

*"seni her şeyle tersten oranlıyorum ve senle ilgili her sonuca ancak öyle ulaşabiliyorum. ezber bozansın. dışarda tuhaf olan, senin yanında nasıl da olağan. güldüğünde makyajın akıyor. nasıl yapıyorsun anlatsana." diyen. Ne farkeder, artık ne sıfatlara önem veriyorum, ne de sıfatımın makyajına.

*akşam olsun hele. yaşamaya alışık yanım o vakiit uyanacak. dilime bir şarkı takılacak. üşenmiycem. sırf akustiği iyi diye duşa giricem. ve hatta ayna buğulanacak. bense bunu farketmeden giyinip çıkmış olucam. döndüğümde bakıcam Günaydın diyecek birileri var mı, illa ki olucak. Günaydın demeye uyuycam.

*kırmadan kırılmayı becericem. deniyorum, arada oluyor.
Dinle_Sandi Thom/ I Wish I Was A Punk Rocker With Flowers In My Hair

21 Mart 2010 Pazar

KeepMeTheWay I Am.


kontrolünü yitiriyorum. çok güzel şeyler oluyor. çok kötü şeyler oluyor. kahkahalar atıyorum. hıçkırarak uyuyakalıyorum. kendimden çok şüpheleniyorum. hep bir yerlerde aradığım "terslik", tohumumdaymış da gözümden mi kaçmış?! ama hepsinde hep aynı tat, paydaları eşitlenebilir. çok büyük rakamlara da gerek yok. ulaşılamazla işim olmadı hiç, öyle olduğunu farkettiğimde hemen toz oldum, kendimi en çok öyle zamanlarda sevdim. ama şimdi böyle sanki yeni doğmuş gibi, hiç yememiş, içmemiş gibi, hiç bahar görmemiş gibi, taze gibi, mis gibi. sanki böyle daha iyi gibi. sevdimdi daha da çok sevebilirim, dimi?!
Dimi'si mi kalmış canım. eşikten öteye adım atmak yeter, kaldı ki içeri hiç teşrif etmediğimi hesap edecek olursak, ohooo... "kontrolsüzce" bütün kelimelerime zarf iken. başım aklımdan azıcık feragat etsin, rahatlasın bünye. yenilesin. mis.
Dinle_Jay Jay Johanson-Believe in Us( 29 Nisan Hacettepe Üniversitesi Beytepe kampüsüne teşrif ederler. ahh Tanrım!)

18 Mart 2010 Perşembe

NowNotLikeYesterday!


DU: saddam zamanında Irak'ta 14 milyon nüfus, 14 milyon saddam heykeli varmış.
Dİ: çok güzel. bir gün ülkem olursa ben de yaptırıcam.
***
Dİ: DU seni su işlerinden sorumlu kıldım, git bana su getir.
DU: sen ne işlerinden sorumlusun peki?
Dİ: ben de tuvalet işlerinden sorumluyum.
DU: o ne yapıyo ki?
Dİ: tuvaleti gelenleri tuvalete gönderiyor.
***
Dİ: herkes şair oldu sayende DU, bir ben kaldım.
DU: Höh.
Dİ: evet ben çok "Hödük" kaldım. bilirsin "Hödük"ün köküdür "Höh".
DU: hıı?
***
DU: Ouch!
Dİ: amerikan vari "sound"lar vermez misin lütfen! anam de, off de, yandım de, türk usülü olsun.
***
Dİ: valla bıraksalar, Doğu'daki düğünlerde aşağıda para toplayan çocuklardan olurum ben.
***
Dİ: kadının meymenetsiz suratını izleyip duruyoruz burda ya!
DU: ne kadının memesi suratına mı sıçramış?
Dİ: ay sen iyice abaza oldun, o nasıl bir anlamak öyle. geceleri de yanına girip yatıyorum. allahtan uyumuş oluyorsun.
DU: yaa sen ne dedin ki ben anlamadım?
Dİ: ben Eyc'in yanına yatıcam o daha seksi.
DU: her şey seksilik mi yani, hıı? her şey bu mu? ben senin yanında neden yatıyorum o zaman?
Dİ: belki ben seksiyim sen bilmiyorsun.
DU: sen benim seksi olmadığımı nerden biliyorsun?
Dİ: tipinden belli oluyo.
***
Dİ: seda kim?
MLK: benim öğrencim. sen nerden tanıyorsun sedayı?
Dİ: la bu benim adımı da bilmiyor!
***
Dİ: siz biliyo musunuz benim karnım neden gurulduyo?
MLK: neden?
Dİ: doktor dedi ki; "sen yeme yerken konuşuyo musun?" ben de "evet" dedim. "şimdiki gibi mi konuşuyosun? çok mu konuşuyosun yani?" dedi ben de "evet" dedim. "o zaman hava yutuyorsun sen, ondan gurulduyo karnın." dedi.
DU: hmm bana anlatmıştın sen bunu.
Dİ: aman neyse boş konuşmuyorum en azından.
.....
MLK+DU: puhahahaha...

-ve bu yazının soundtracki çok talihsiz bir seçim oldu. yıktı geçti==> jay jay johanson- far away

14 Mart 2010 Pazar

MiM-ik


bu ikinci mimlenişim. biri Geberik Gelin tarafındandı, şimdikiyse AylakMadam tarafından. ikisi de okumayı bildiği kadar yazmayı da biliyor maşallah. ama bu geleneksel mimlenme ayinlerinin bazı prosedürleri varmış ki, ben o olaya hiç dalmak istemiyorum. zira kendimden zerre haberim yok, ben derim "ben çok süper bir Konya'yım" ama doğrusu emin olun ki Anya'dır. ki herkesler farkeylemiştir, şurda kustuklarımın teorik olarak AmeliePoulain'likle gıdım ilgisi yok. eee öyle evet, bilerek yaptım ki. hee sorun bana "Sen ne değilsin?" deyin. yanıma bir paket sigara, bir termos dolusu baileys'li kahve koyun, bir de kafa şişkinliğinden ölmeme garantisi verin, o zaman ne destanlar yaratırım bu yokluktan...
paylaşmak ne güzel şey Heyhat! çoğalmak var çoğalmak. küllerden doğmak.
dibinNotu: bu geceki mimikim sırıtkandır. sırıtkanlıklarım size doğrudur sayın AylakMadam.

13 Mart 2010 Cumartesi

YazKenara


su veriyorum, veriyorum ki suyun üzerine çıkmak mümkün olsun. hafiflik bazen tercihin ta kendisidir. yoksulluğun dibinde, kaybetmeme duygusunu tadmaya gidiyorum. kaybedecek hiçbir şeyim olmazsa korkum da olmaz. varlık ile yokluk eşleşirse dengeyi yakalayabilirim

-bir de Sen! keşke bütün söylediklerimi yazsaydın bir kenara. çünkü onları bir daha söylemiycem. üstelik senin kölesi olduğun eşyaların var. hep ağır olucaksın, hep dipte kalıcaksın. esaretine diktiğin süslü kıyafetler de cabası. çok komiktin, şimdi daha komiksin. beni kaybetmeyi özgürlüğünün başlangıcı saymanla, ruhunu ihanete satman arasındaki eş zamanda bir ironi görüyorum. aklının hafifliğine ibadet et. bir gün aksi olursa, aklın seni kalbinden vurur. ve o zaman yokluğuna ben ibadet etmeye başlarım.

8 Mart 2010 Pazartesi

Queen of Convenience*


sen olsaydın yine buralara düşmezdim. oturur sana anlatırdım. halbuki daha önce bundan daha uzun süreler ayrı kaldığımız da olmuştu. ama ulaşabileceğim yerdeydin, sesini duyabileceğim, soruma cevap alabileceğim, atlayıp gelebileceğim yerdeydin. bu akşam salonun ışığı söndü yine birdenbire. oda kararınca dedim, mum yakıp şarap mı içsem?! şarap içemediğimi unutmuşum, bir yudum almamla gözlerimin yaşarması bir oldu inanır mısın. sen çok güzel içerdin. sarhoş olamamak senin, sarhoş olmamak için direnememek de benim bünyemizle kavgamızdı. birbirimizle kavgalarımız ne kadar asildi. yetişkin olurdum birden karşında. olgunlaşır, dalımdan ellerine düşerdim. evin her yerinde notların var. dokunmak, dokunmak, dokunmak... çarşafları değiştirmiyorum. inat ettim sen kokan böceklerim olsun.
sonra telefonumla aram düzeldi sayende. ararsın da duymam diye mütemadiyen sesi açık. dersteyken, senle tek bağ kurabileceğim o yüce şeyi titreşime en duyarlı yerimde taşıyorum. bahçıvanımın göğüs üzerindeki cebinde. ama arada eski halime dönmüyorum değil, mesela dün geceki eşşekliğim gibi. çağrılarını cevapsız bırakmam gibi.
sen olsaydın yine buralara düşmezdim değil, düşerdim. yazardım sen de takip ederdin. "olmuş." derdin. kendi müsvettelerini dizerdin önüme. anlayabilmek için harcadığım kalorilere el sallardım, sen de açıklamalarını sunardın. ben de hep büyülenir, hep büyülenir, ama yine de hakkını veremezdim. burdan kalp kırıklığıyla ayrılmaman için kendimi 3 parçaya ayırdım. ama üzgünüm, diğer ikisi kadar "hain" olamadım, çünkü ben yanındaydım ama onlar "yoktu". yokluğun taklidi nasıl yapılır bilemedim.
sen olsaydın bana yine mektup yazmazdın. ama yoksun, artık yazabilirsin. Yaz Kızım: Seni Seviyorum.

*Dinle_Kings of Convenience/Know How
bana bu sesi hatırlatan GrainofMe'ye teşekkürler.

5 Mart 2010 Cuma

BirFilmÇekelim, Adı:"GitmeninABC'si" olsun.


ben ister idim, ama o olmaz idi...di'li zamanlar çoğaldıkça -ecek'lerimiz -mez -maz'lara kurban gider oldu. neyseki daha vakit var, vazgeçmek için henüz erken. daha Di'nin yanına gidicem, o geldiğinde beni burada bulucak falan, bunun gibi bilimum gaz yüklü telaşlar...
hee Di demişken, bir zamanlar Ni vardı. dünyanın en güzeliydi, Brezilya'nın pembe dizilerindeki Maria'ların Ankara sokaklarında yürüyen haliydi Ni sonra gitti tabi. herkes gibi. önce haberleştik sık sık. ben onun yanına gittim. o benim yanıma geldi. derken görüşmeler kesildi. tık diye. sonra bi hafta kadar önce Ni'den "Düğünümüze bekliyoruz." başlıklı bir mail aldım. önce açamadım. sonra dayanamadım. dosya şeklinde bişey vardı içinde. en az 10 kere dosyayı açmayı denedim olmadı. ama Nî'ye de soramadım, "Düğün ne vakit?" diye. 4 gün sonra bir mail geldi Ni'den; "Benden gelen düğün davetiyesini açmayın virüstür!!!". bu bilgisayarımın ve benim son zamanlardaki algı düşüklüğümüzü yeterince açıklıyordu. ve ilginçtir ki tepkim yatağın üstünde zıplamak oldu.
yani şöyleki; Ni ve Di içimdeki tırnak izlerinin içini doldurmadıkça, hiçbir yere gidemezler. ben o kazıntılardan nefes alıyorum, yeniliklere o kazıntılardan yer ayırıyorum. 1.ölmediğim ve 2.evlenmedikleri sürece bu böyle.

der ve bir süreliğine istirahate çekilirim efendiler. tatil her yorulgan'ın hakkı. ben hariç değil.

1 Mart 2010 Pazartesi

BenBizzatKendim


kurtarılmış bölge...içim.
sıyrıldım. yenilendim. huzura bir adım daha attım. milada bir adım geriledim.
ve işte şimdi. Başlıyoruz!