30 Ekim 2009 Cuma

HiçbirSesGördüklerimizinTümüEtmez!


-insanlar garip garip bakıyorlar. yabancı olan ben değilim, hayır! yıkılmak üzere olan bir binanın yakınından geçmiyor kimse, penceresinden içeri bakıyorum diye çocuklar beni gösteriyor.
-garip: turistler neden gecekondu sokaklarına uğramazlar ve yalınayak çocukların fotoğrafını "hatıra" niyetine çekmezler? halbuki onlar hepimizin yoksulluğu, yokluğumuzun vücut almış hali. yeni aldığım her ayakkabıyı ilk giyişimde o "çocuklar"ı özlerim. olsalar da üşüsek!
-"sevmek" ne zamandan beri bu kadar tekil oldu? çoğaldıkça yalnızlaşanlara bakıyorum da hep kendimi görüyorum. utanıyorum! ya bu zaman yanlış zaman, ya ben kendine dahi baş kaldıramayan!
-"sıkılmak"ın kökü "sıkmak" değil mi? işteşine kurban!

28 Ekim 2009 Çarşamba


bugüne kadar biri bana mektup atsın diye uğraştım, durdum. hatta biriyle mektup arkadaşı bile oldum (bknz: Yihuu yazısı) meğersem bu mektup arkadaşlığı tek taraflıymış! ben yazarmışım, karşıdaki okurmuş! bu ne ilk ne de son hayalkırıklığım. sadece ismimi yazsalar bile yeter halbuki, neymiş "senin yazdıkların çok güzeldi, ama ben senin kadar iyi yazamıyorum. o yüzden bırak hatrımızda güzel kalsın"mış. bu "kusura bakma, telefon, bilgisayar varken mektupla uğraşamam"ın kibarcası, ben dahi biliyorum. saydım; bugüne kadar toplamda 47 sayfalık mektuplar yazıp yazıp yollamışım. ama 22 yıllık ömrümde 1 sayfa dahi bir şey yazıp da gönderen olmadı. isterdim. olsundu. napalımdı. hayattı. yanlış zamandı.

26 Ekim 2009 Pazartesi

OkumaklaCahillikGider,EşşeklikBakiKalır!


bir rektör düşünün, kafası paradan ve zor kullanmaktan başka bişeye basmayan. polis çağırmış okula: "Yetişin dostlaaar, öğrenciler bana karşı geliyorlar, dediklerimi anlamıyorlar. Yasak diyorum, Hak diyorlar. Susun diyorum, Özgürlük diyorlar. ben anlatamadım, gelin siz benim dilimi onlara anlatın." vee coplu 1000 adet polis gelir kampüse, rap rap sesleriyle. ellerinde bir de bombalar var. öksüre öksüre ağlatanlardan. pimini çekip herkesi sustururlar. bir polis bıçaklanır. diğerleri de "ya aynısı bizim başımıza da gelirse." deyip yer misin yemez misin mevzusuna dalar. coplar havada uçuşur. eee "elindeki gücü kötüye kullanmanın" kanunu nedir? kısas-a kısas. bir öğrenci ölmekten beter edilir. ve 68 öğrenci göstere göstere gözaltına alınır, aynı oranda da yaralı.
şimdi Şiddetin ne illet bir bela olduğunu insan-i açıdan az buçuk bilen bir İNSAN olarak soruyorum: bir Rektörün öğrencileri planladıkları eylemden(ve üstelik bu sadece basit bir izinsiz stand açma işi. propaganda unsuru kullanılsa bile sessizce olur ki, bu zaten her türlü yapılabilir.)vazgeçmeleri için Polisi kullanması meşru mudur? polisin bir eyleme şiddetiyle birlikte dahil olması için aktif bir propagandanın olması gerekmez mi? bulunulan alan öğrencilerin yaşam ve faaliyet alanıyken Rektör'ün şiddete böyle davetiye çıkarması nasıl bir iyi niyet olabilir? Rektör kimi kimden koruyor? şatosunun en üst katında yüksek güvenlik önlemleriyle bulunması korkularını dindirmiyor mu? atraksiyon mu istiyor sayın Rektör? bi önerim var: polislerle kankadır zaten kendisi, istesin bi göz yaşartıcı bomba. atsın evinin içine. bak nasıl atraksion oluyor! o kadar güzel ki, böyle ordan oraya koşuyorsun heyecandan, derin derin nefes almaya çalışyorsun, ohh hayat ne güzel!!! denemeli Rektör!

24 Ekim 2009 Cumartesi

TomorrowNeverComesUntil It'sTooLate.


yarın güzel bi gün olucak....yarın güzel bi gün...yarın güzel bi...yarın güzel...yarın.
eyc'e yarın iyiki doğdun diycez. aslında eyc yarın doğmadı, erken olucak azcık, ama biliyorum eyc yeniden doğucak. doğmalı!
ben de doğmalıyım. küllerimden doğmalıyım hem de! zira bu yoğunluk kıvılcımlar çıkarıyor uykusuz gözlerimden. uyumadan rüya görmeli, uyumadan adapte olabilmeli, uyumadan uyumuş, uykusunu almış olabilmeliyim. imkansızı başarabilmeliyim. farkettim de yeniden doğmak, Ben olmamak demek sanırım. Tanrım! beni kendi hayatımın figüranı olmaktan kurtarır mısın???

12 Ekim 2009 Pazartesi

AnkaradaAileOlmak


bana Yakın durun hep. nefes aldığınızı duyayım ki, nefes almak daha kolay olsun.

9 Ekim 2009 Cuma

BazenNeYaparsanYapOlmuyorBazen


bi şey eksik. böyle şekersiz kek gibi, yavan. sürekli bi şeyleri unnuttuğunu sanma hissi, eve dönmek neden bu kadar çekici?! kendimi en çok ben çürütür oldum, bahanelerime bir antitez sürüveriyorum aniden, düşünmeksizin mantıklı. sanki uykumda çalışıyorum dersime, uyanınca teksi oynayıveriyorum o kadar, heyecansız. bir yara var, pis kanını akıtmamı bekleyen. bir cevap eksik. buna dayanabilir miyim? kendime tahammülüm nerde son bulacak? akan kanı kim yalayıp, yüzüme tükürecek? kim için bunu yapabileceği kadar değerliyim?

5 Ekim 2009 Pazartesi


çok sevgili Mehmet Ali Alabora!
size burdan seslenmeyi uygun gördüm, nedenini bilmiyorum canım öyle istedi diye heralde. yaklaşık 3 yıldır size karşı özel bir ilgi besliyorum. 3 yıl önce bir sonbahar günü sizinle Cihangiir'de bir sokak arasında karşılaşmıştık. çok düşünceliydiniz, bu kadar düşünmenize binaen sanırım unuttuğunuz şeyi sonunda hatırlamış olucaksınız ki, birden geri döndünüz ve benim gittiğim yöne doğru ilerlemeye başladınız. çok hızlıydınız. ben de arkanızdan gidiyordum, niyetim takip etmek falan değildi elbet, ama yönlerimiz aynıydı. sonra Garaj İstanbul'a girdiniz. orasını da çok severim, zira 2 yıl önceki Devotchka konseri unutulmazımdır. birgün nasıl olduysa birinden Garaj İstanbul'un sizin ve babanızın katkılarınızla kurulduğunu öğrendim ve size olan ilgim işte o gün depreşti! ve geçen yıl Garaj İstanbul'da izlediğim "Bir İstanbul Portresi" adlı oyunun damağımda kalan tadını hiç unutmadım. alabildiğine eleştirel, alabildiğine aktivist, alabildiğine fırsatlar yaratan, alabildiğine alternatifler yaratan ve alabildiğine düşünmeye sevkeden işlerinizi zevkle, imrenerek, hayran kalarak takip ettim-ediyorum.
bugün bir anahaber spikeri kılığında İstanbul Bienali'nin reklamını sunuşunuzu izledim. bu yazıyı yazmak geldi içimden. size dair olan "sanat adamı" tanımlamam bu deneyimimle tamamlanmış oldu. hani bazı insanlar vardır, saçını tarasa yarının kültürüne katkıdır, siz de artık benim için öylesiniz.
bu hissin Dejavu'suna her daim maruz kalmak dileğiyle...