2 Temmuz 2010 Cuma


oturmak ağır geliyor. yürümekse beteri. her eve dönüşte, karşılaşamamızın tecrübesi gelip pencereme konuyor. dışarı bakmak boş iş. eskiden camıma çiçek koyardın, ve bazen ben gelmeden yatağıma oturur, beni bekler, kapıyı sen açardın. bilseydim. bunların bir kez yaşanmışlığının ne tür bir vazgeçilemezlik yaratacağını bilseydim...yine yapardım.

"ve sen bir gün çıkar gelirsin diye, çok şeyin adı küçük yazıldı."

aklım almıyor. içim hep taşma sevdasında. "şimdi seni görsem, kendimi bir yerden hatırlar ama asla çıkaramam." bana yaptığın bu. banyoda şampuanın kalmış. atamıyorum. her şeyini tereddütsüz ellerimle parçaladım. ama onu atamıyorum. çünkü sen kördün ve öldün. artık badem gözlü olabilirsin.

ama yürümek ağır. yabancı gözlerle karşılaşıp başı öne eğmek ağır. bu şehirden gidememek ağır. bunu kimseye anlatamamak ağır. bir barda oturmuş ağlarken, şefkat dolu gözlerle karşılaşmak ağır. Napıyorsun ki sen? neden hala ölmüyorsun ki? halbuki düşlerimde fırlattığım bütün bıçaklar saplanmıştı.

acıyla beslenen ölmezdi, unutmuşum. ben ölemiyorum sırf senin yüzünden. sen de O'nun yüzünden. Peki ya, yaşadığımın farkında mısın?
Yann Tiersen-Elizabeth Fraser/ Mary

3 yorum:

dk dedi ki...

allah seni kahretmesin, efkarını sevsinler..
yaşam unutmak üzerine kurulu, dününü, acını, yoksunluğunu.. except yoksulluğunu..
yüreğin bugün acısın, dayan, soluklan, yoksulluktan uzaktasın bil.
bir sen olsan senin sesini duyan -ki gerisi zaten boşta yalan- nesine üzülüceksin.. var mı zaten senden çok seni anlayan..

Duysev dedi ki...

sen varsın ya deli.

Persephone dedi ki...

çok beğendim gerçekten söyleyip isteyip de anlatamadıklarımı hatırlattı bana zamanında..(: