17 Ocak 2012 Salı

the fall


bir kez daha yürüseydik o kordon dedikleri ultra popüler yolda, bir kez daha. İzmir'de olmak bile moral bozamasaydı. Ankara'da olmamak bile göze batmasaydı. Sen gelmemişsin ben gitmişim kimin umrunda olsaydı falan. Hayat küçücük. Hep birbirine benzer adamlar geçerken uğruyor. Ve hep aynı isyanlar, adaletsizlikler falan. Mutsuzluklara hiç bulaşmıyorum, uzuv gibi canına ot tıkadığım. O mutlu sonların perde kapandıktan sonrası var, hepimiz orda yaşıyoruz. İnsan kendini, en çok istediği şeyin kapısının önündeyken sorguya çekiyor. İnsanın aklı hep kıçında. Yoksa zaten benim burda ne işim var. Benim notificationlarla doyan bir karnım olmadı ki hiç, ben google map'teki eşleşmelerle tanışmadım hiçbir sevdiğimle. Benim burda ne işim var, yoksa?

kafayı yersem bana papatyaları hatırlatsın yeter. ama sanırım O, papatyayla kasımpatıyı karıştırıyordu. kafamı karıştırıyordu. bu içimde konuşan O muydu, ben miydim, beni bitiriyordu. insan bazen kendini, en istemediği durumun yaratıcısı olarak buluyordu. ne uzatıyorum ki boşuna. Derin demiş: Herkesin hayatına girebildiği basit bir adamı oynuyorum. Sonra tüm hesapları zorlaştırıp kalmalarını bekliyorum.

Ane Brun-To let myself go

3 yorum:

Adsız dedi ki...

bunu e.e. cummings dememiş ama o demiş gibi düşün şimdi:

"dünyayı papatyalar kurtaracak!"

Adsız dedi ki...

sen seni sev. sen seni çok sev. ama herkesten çok, önce kendini sev. hem ben de seni seviyorum.
nolur.

Duysev dedi ki...

ahhh adsız!