7 Kasım 2014 Cuma

Battaniye ve Film.

Kış ile ilgili en sevdiğim şey BATTANİYE'dir arkadaşlar. Bu benim için hiçbir şeyin rakip olamayacağı bir konu, dolayısıyle değişmeyecek. Bunun yanında diğer kış güzellikleri ise battaniyenin altında film izleme, battaniyenin altında kitap okuma, battaniyenin altında kahve içerek film izleme/kitap okuma. Gördüğünüz gibi battaniye tüm güzel faaliyetlerin tamamlayıcısı benim için. İster inanın ister inanmayın, iş yerinde de bir battaniyem var ve tüm kış kullanıyorum.
Velhasılı kış tüm güzellikleri (ve elbette cefası) ile geldi. Sıraya giren film ve kitaplar eritilmeye başladı. For example:

The Great Gatsby (2013)


Sonunda izleyebilmiş olmama çok seviniyorum. Kitabını ise hala okuyamadım. Filmdeki bazı detaylar roman uyarlaması olduğunu çok iyi yansıtmış. Mesela Long Island'dan New York'a giderken maden ocaklarının bulunduğu bir bölgeden geçmek gerekiyor (adını unuttum) rengarenk yerlerden bir anda griye geçiş yapıyor görüntüler. Maden ocaklarının bulunduğu yer kitapta nasıl anlatılmış çok merak ettim. Carey Mulligan'ı çok beğeniyorum, filmdeki kostümleriyle çok prenses çok şükela olmuş. Bayıldım. Film de çok güzeldi. Aşırı uzun sürmesine rağmen hiç sıkılmadım, tavsiye ederim. Puanım 10 üzerinden 7.

Edge of Tomorrow (2014)


Yaşa. Öl. Tekrar et. Film tamamen bundan ibaret. Uzaylılar dünyayı basıyor, bu uzaylıların kanından içen biri öldükten sonra aynı günü tekrar tekrar yaşama kabiliyeti kazanıyor. Bilim kurgu filmlerini çok severek izlediğimi söyleyemeyeceğim. Ama eğlenceli,heyecanlı bir seyir sunuyor. Puanım 10 üzerinden 6. 

The Giver (2014)




Açlık oyunları muadili filmlerden gına geldi gerçekten. Filmin konusunu oluşturan alternatif dünya/ distopya konusu, temeli güzelce açıklanmadan, sebepleri adam gibi anlatılmadan, başlayıp kendi kendine sona eriyor film. Siz de kendinizi adeta kullanılmış, zamanı çalınmış hissediyorsunuz. Hiç beğenmedim. Puanım 10 üzerinden 3.

Lucy (2014)



Luc Besson diyince benim için film "izlemezsem ölücem" klasmanına girmişti. Filmi izledikten sonra ise "nasıl yaa" diyebildim sadece. Çünkü 1.30 saat içine dünyanın konusunu sığdırmaya çalışmışlar ve arap saçı olmuş. Hiçbi şey anlaşılmıyor, kesinlikle keyfi çıkmıyor. Bir çok detay havada asılı kalıyor ve bir anda cort diye bitiyor. Olmamış Luc, olmamış Scarlettt. Mesela ilacı aldıktan sonra Lucy neden "ölücem, ölücem" diyip duruyordu ki? Neden ölüyor ki? Sonra uçakta bir anda erimeye başladı. Neden niye eridi ki, ilaçtan biraz daha içince erimesi durdu. Eee? Hiç anlamadım, bu durumda da beğenmem beklenemez heralde. 10 üzerinden 5.

Intouchables (2011)



Ohh film! En güzelini en sona sakladım. Fransızlar bu işi biliyor arkadaş. Adamlardaki estetik anlayışı, ruha hitap etme üslubu muazzam. Bu film nasıl güzel, nasıl dokunaklı, insanı nasıl mutlu ediyor anlatılmaz izlenir. Kendinizi bu filmden mahrum bırakmayın. Ruha dokunan, insanı anlatan filmlere bilim kurgu, aksiyon filmlerinden daha düşkünseniz, bu filmi kaçırmayın. Puanım 10 üzerinden 8.

Euphoric Blog'da gördüğüm izlenecekler listesi çok hoşuma gitti, hatta bir kaçını bir kenara not ettim. Dedim ben de buraya bir tane koyayım hem belki başkalarının da işine yarar, hem de benim takibimi kolaylaştırır. Buyrun efenim:


İyi Seyirler!

1 yorum:

Travis dedi ki...

hala blog tutuluyor olması güzel bi şey