23 Nisan 2010 Cuma

Vancouver*


çünkü özneler, nesneleri sadece yaratmakla kalmıyor aynı zamanda tüketiyor da bebeğim. yaptığın çayı içerek bitirmen gibi. adam asmaca oynarken çizdiğin çöp adamın tıpkı bana benzemesi gibi. kozlar tükenince oyuncağı elinden alınmış bir çocuğun alt dudağının sarkması gibi.
hani Palahniuk bizi tembihlemişti: "Aman gençler, sahip olduklarınız size sahip olmasın!". nasıl olucak ki o? bunun dövüşmeden yapıldığı başka bir yöntem var mı? sevişerek olabilir diyerek denedik, iyice boka sardık. bazen insan hayvanlar kadar kaygısız olabilmeyi düşlüyor. düşleyen insanlar tanıdım, hepimizden daha insandılar. vallahi.
mesela ben yeni bir şarkı keşfettiğimde, onun öncesinde dinlemeden adım dahi atamadığım şarkıları düşünüp çok içleniyorum. o an cami avlusundaki kötü karakter oluyorum, adalete teslim olduğumu hayal ediyorum. ama cezayı o şarkıları öksüz ve yetim bıraktığım için değil, iğrenç sesimle biriciklerimin ırzına geçtim diye kesiyorlar.
işte böyle güzelim. bir de yağmur yağsaydı daha iyiydi. şemsiyelerimizi gezmeye çıkarır, sonra çarpışır, iki laflardık. çok olağanüstü gibi olurdu. ama sonra "Bir daha görüşelim." demezdik. işte o zaman cidden olağaüstü olurdu. mesela diyelim günlerden pazartesiydi, yağmur yağıyordu. her yağmurlu pazartesilerde birbirimizi hatırlardık, ta ki bundan daha olağanüstüsü anılarımızı sabote edene kadar. bu işler öyle ani oluyor ki, arada açık kalan bi kapı bile kalmıyor. inan ki, içimiz hiç cereyan yapmıyor.
öyle işte lanet olası. hadi kalk şimdi, annene bir bardak su ver. çünkü özneliğini kutsayan bir tek o var.
Dinle_Jeff Buckley-I Want Someone Badly

Hiç yorum yok: