14 Kasım 2013 Perşembe

Ben de Özledim.

İstanbul'dan döneli henüz 4 gün olmuş, ama içim 4 ay gibi hissediyor. İstanbul'a gidip de Beyoğlu'nda şöyle bir turlamadan dönmenin acısı yeminle burnunu sert bir yere çarpmanın o sızılı göz karartmalı acısıyla yarışır. Hayır TÜYAP kitap fuarına denk gelip de, "amcalarlan kahvaltı etcez" planına yenik düşüp TÜYAP'ın kapısının önünden bile geçemeden bu an(a)karaya dönmek ne demek ya?!! (şimşekler çakıyor beynimde, göğsümde kimler kimler tepişiyor...) sonra Beyoğlu öylece Beyoğlu olup kalsa yine iyi, ohh la la beatrice gacısını bilen bilir, Jadore'da. Onu yiyemeden geldik ya! Valla bildiğin, gözümüzü arkada bıraktık da geldik.
Hayır İstanbul benim zaten hep gösterip de elletmeyen yarimdi. Sevdiklerimi zapt-u rapt eden yarimdi. Platoniğimdi. Uzaktan hep daha güzeldi eyvallah, fakat boş durmayıp dünya tatlısı bebekler dünyaya getirerek beni daha çok sevdiğimden ayırmanın da şeyini şey yapmış yani. Düşün ki çocukluk arkadaşın, kardeşin gibi neredeyse, bebeği olmuş, en mutlu günü tabii ki yani o gün onun yanında oldun oldun yoksa bir daha hayatın ömründe onun yüzünü asla öyle mutlu göremeyeceksin, derken bebeğin yüzüne bir bakıyorsun (tabii ki fotoğrafından) sanki ab-ı hayat mübarek, yarabbi o ne muhteşem ayak, burun, el, nasıl incecik yumuşacık bir ten... Velhasılı sen gittiğinde çocukluk arkadaşının gözaltları uykusuzluktan morarmış, minik kahramanımız içindeki gazla viyak viyak boğuşmakta:( Sanki yaradan beni geç kalmak için yaratmış:( yada en güzel şeyleri kaçırmak için:(
Böyle böyle yıllar geçtikçe birikiyor işte, özlemeler, özlenenler artıyor. Çok sevdiğin bir grubun/şarkıcının konseri hep İstanbul'da oluyor çünkü, ve sen hep gidemiyorsun. Sanki sırtında pogo yapıyorlar. Bir sabah bir uyanıyorsun, karı özlemişsin. Ama kar deyince de aklına ilk, lisede okuldan kaçıp sırf yarı fiyatına diye beyoğlundaki fitaş sinemasının ilk seansına yetişme çabası geliyor. Ağlayamıyorsun çünkü bu kadar saçma bir şeye ağlanmaz. Başka bir şehirde avare avare dolaşırken bir baykuş koleksiyoncusu görüyorsun mesela, Begüm görse delirir diyorsun, ama Begüm 480 km uzakta, göremiyor. Paylaşamıyorsun. İçinde patlıyor. Anlamsızlaşıyor. Ya da bir film izliyorsun, bir öğretmenin ideallerine nasıl sahip çıktığını ama bunun çok sevdiği bir öğrencisinin hayatına mal olduğunu anlatan bir film bu. Ahh Yeliz diyorsun, Yeliz bunu izlese nasıl ayılırdı, nasıl "her şeyde bir hayır varmış sahiden" derdi diyorsun. Minik bir mesajla "bunu mutlaka izle" diyip nokta koyuyorsun. Heyecanla tartışamıyorsun ve o kaderine gülümserken göremiyorsun anladın mı? ORADA OLAMIYORSUN.
Hem şair de demiş: "Biliyorum hiçbir anlamı yok, yokluğunda."

Hiç yorum yok: