10 Aralık 2013 Salı

Perfect Sense (2011)

Aşık oluyorsun. Daha uzun süreli bir ilişkiden yeni çıkmış ve terk edilmişsin. Ama aşık oluyorsun işte. Sonra "hah tamam valla bu sefer olacak, buldum onu, bu kesin hayatımın aşkı" derken yeryüzündeki tüm insanlarla birlikte koku alma duyunu yitiriyorsun. Şimdi soruyorum, koku alma duyusu yokken nasıl aşık olunur? Açıkcası eğer koku almadan aşık olunuyorsa, bu konudaki tüm hipotezlerim çürür. Eblek eblek kalırım açıkcası. Film bu konudaki merakıma hiç değinmedi, zaten insanlık tüm duyularını peşpeşe nefes almaksızın kaybederken tek dertleri "oğlum biz şimdi nasıl aşık olucaz?" olmayacaktı yani. Ama filmi sevdim, beni kafamda yarattığı cevaplandırılmamış sorularla etkiledi. Ama öylece bitiverdi. Yani bence güzel olan hiçbir şey öyle bir anda pat diye bitmemeli. Çünkü insan aptal gibi kalakalıyor. Ne hissedeceğini bile bilemiyor. Saçmalık. Yani hadi Tanrı'nın yada kaderin bu hareketlerine alıştık da, siz faniler siz bari yapmayın. 
Filmin müzikleri Max Richter'e ait, modern klasik müzik sevenler, Olafur Arnalds sevenler mesela, bir baksın derim. Benim için çok iyi bir keşif oldu.  

3 yorum:

Panik Butonu dedi ki...

Kar yağsada işe gidemeyip izlesem :) Max Richter'da karlı havada iyi gider...

kutupayusu dedi ki...

ben çok sevmiştim ... uzun süre aklımdan çıkmadı özellikle bikaç sahne ... akşam gidip seyredesim geldi ...yine :P

Duysev dedi ki...

@panikbutonu: umarım kar yağmış ve işe gidememişsindir :) kahveni de almayı unutma!
@kutupayusu: tekrar seyredilebilir bence, hayalgücünü körükleyen bir konusu var. Ben sık sık kendimi onların yerine koyup ne yapardım acaba diye düşündüm:)