27 Ocak 2014 Pazartesi

Sinek Isırıklarının Müellifi

Barış Bıçakçı'nın okuduğum ikinci kitabı. Kitap Okumak İster Misin'in sitesinde görür görmez hemen istediğim ve geri gönderirken tarifsiz acılar içinde pişmanlıkla kıvrandığım "ama olsun kendime alır bir daha okur, bir daha tüm satırların altını çizerim." dediğim muhteşem bir kitap. Evet neredeyse tüm satırların altını çizdim. Barış Bıçakçı bana kalırsa yazarlara bile yazarlık öğretebilecek, yazmayı seven her okur için cenneti vaad edebilecek bir usta. Ankara'da Ankara'yı severek yaşayan bir İstanbullu olarak bu açıklanamayan sevgime ortak bulmak da benim için cabası.  Yazar Ankara'nın yollarından, şehrin dışında yükselen toplu konutlarından, bildiğim semtlerinden bahsederken kendimi daha da kitabın içinde hissediyorum. Lütfen mümkünse Barış Bıçakçı hep Ankaralı kalsın ve hep Ankara'yı anlatsın. Çünkü onda da tıpkı Ankara'da olduğu gibi bas bas bağırılmasına gerek duyulmayan bir estetik anlayışı, destekçiye ihtiyacı olmayan bir beğeni duygusu var. Neyse o işte.
Sinek Isırıklarının Müellifi bana kendimi bir film karesinin içinde -renk tonu biraz grimsi olan bir film- dünyanın en huzurlu yerinde, dünyanın en huzursuz kafasını taşıyan bir başrol oyuncusu gibi hissettirdi. Huzursuzluğundan garip bir zevk alan, her an bir arayış içinde, şarkılardan cümlelerden bir an görünüp kaybolan bakışlardan bile medet uman bir karakter oldum kitabın içinde. Aradığımı fazlasıyla buldum. İstemediğim kadar çok vuruldum cümlelere. Adı konulmamış gerçekleri Bıçakçı, balyozuyla kafama indirdi. Beni mest etti.

Dinle: Victor Deme- Djon'Maya

Hiç yorum yok: