6 Ocak 2010 Çarşamba

Özne-Yüklem İlişkisi


çok devrimci günlerimi yaşıyorum bu aralar, her şeye isyan edesim var. onlarsa inadına üstümde, ve hatta beynimin içinde homurdanmakta, beni bir suskun, bir aptal, bir zavallıya dönüştürmek için bi taraflarını yırtmaktalar. onlar dediğimse, benim dışımda kalıp da bana benzemeyen her şey. yutkunduğumda boğazıma takılı her ne varsa sızıyor mideye, ekşitiyor. söylemesem çatlarım modundayım. farkettim ki, bu duruma düştüğüm her vakit yeniliğin arayışına kapılmışım. yeni lazım değil bana, eskiler hala doldurulmamış boşluklar olarak kaldığı sürece. "bir sonraki" diyebilmem için, çözülmüş her problemin sonuçlarını üstüste yığmalı, onların üstünden bakmalıyım dokunmadıklarıma, mahremiyetini bozmadıklarıma, gözümden kaçanlara.

çok aktivist günlerimi yaşıyorum bu aralar. "üşenmek", lügatımdan istifa etmiş olsa gerek. insanları izlerken beyin kaslarımın gelişimine de tanık oluyorum. izlemenin yetmediği, sindirmenin devreye girdiği vakitler ruhum çoğalıyor. birken bin olup konuşuyorum. kendini inkar etme kaygısından sıyrılmanın fevkaledesiyim ben, hissediyorum. sanki kapitalizm bana hiç dokunmamış gibi hissedip, kapitalizmin nimetlerinden sonuna kadar yararlanan bir bünyeyim. tek kişilk çok devrimim oldu, karşı-devrimlerin yanlızlığında da, kafası bulanıklığında da çok yüzdüm. isterim ki çoğalayım. kaç kişi kalmışız, bir hesap yapayım. rengarenk olsun, içiçe işlemiş, birden gidip tümevarmak gibi. ilk güzel günler yaşanacaksa, kalabalık olsun yani.

Hiç yorum yok: